Psikoterapinin öncü isimleri Türkiye Psikoterapi Zirvesi’nde buluştu. 16-17 Mart 2019 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi, Maçka Kampüsü’nde gerçekleştirilen zirvede, Hilal Bebek, ‘‘Metakognitif Terapi’’ konu başlığıyla yaptığı sunumla yerini aldı.
Metakognitif Terapi
Adrian Wells’in dikkatli çalışmaları sonucu geliştirdiği bir terapi ekolü olan Metakognitif Terapi (MKT), Bilişsel Davranışçı Terapiden sonra geliştirilmiş, yapılandırılmış bir terapi çeşididir. Sistematik bir prosedüre sahip olan MKT, bilimsel araştırmalarla ölçülebilen, etkililiği ispatlanmış, ölçme ve değerlendirmeyle ilgili zengin bir materyali olan tanılarüstü (Transdiagnostic) bir yaklaşımdır.
Metakognisyon nedir?
Düşünce hakkındaki düşünce, duygu hakkındaki düşünce, fizyolojik belirtiler hakkındaki düşünce, içsel uyaranlar hakkındaki düşüncelere metakognisyon denilmektedir. İstemediğimiz acı verici duygu, düşünce ve fizyolojik belirtilere nasıl yanıt vereceğimiz metakognisyon tarafından belirlenmektedir.
– Savaşacak mıyım?
– Bastıracak mıyım?
– Kaçacak mıyım?
– Onunla beraber mi kalacağım?
– İzin mi vereceğim?
MKT’ye Göre Psikolojik Rahatsızlık: Normalde geçici olan duygu, düşünce ve bedensel belirtilerin ona verdiğimiz yanıtlarla köklenmesi ve derinleşmesi halidir. Psikopatolojilerin içerisinde olumsuz çarpık düşüncelerin, eski deneyimlerin, şemaların, etiyolojik özelliklerin, öğrenmenin etkisi olmakla beraber bütün bunlar tek başına açıklayıcı olmamaktadır. Fakat araya metakognisyon girdiğinde, şemaların kalıcılaşıp kalıcılaşmayacağına, yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağına bir şekilde karar verilebilmektedir. Olumsuz otomatik düşünceler de psikopatolojileri tek başına açıklayamamaktadır. Her insan olumsuz otomatik düşüncelere sahip olmasına rağmen herkes psikopatoloji geliştirmemektedir. Metakognisyon aracılığıyla olumsuz otomatik düşüncelerin derinleşip derinleşmeyeceğine bir şekilde karar verilebilmektedir.
MKT’de Çalışma Alanı: Metakognisyonların değiştirilmesi ve onun neden olduğu yanıt verme sistemlerinin ortadan kaldırılmasından ibarettir. Metakognitif süreçlerle düşünceleri askıya alabilme ve farklı yollarla yanıt verebilme becerileri geliştirilirse, bu içerik kendi kendini tazeleyecek, kendi kendini onaracak ve kendisini daha az çarpıtılmış hale getirecektir.
Amaç: Kavramsal içeriğin, etiketlerin, sözlerin içine batık bir kendilik deneyiminden ziyade, ona biraz mesafe almış bir kendilik biçimini geliştirmektir.
Temel felsefe: Düşünceler gerçeğin çıktısı değildir.
Dikkatin ve Belleğin Regülasyonunu Sağlamak: MKT’ye göre Psikolojik bozukluğu olan kişilerde dikkat özellikle kendi kuyularını kazacak şekilde çalışmaktadır. Kişi, ‘’Eğer tehlikeye odaklanırsam bir şekilde engelleyebilirim. Kendimi korumaya alabilirim.’’ varsayımıyla hareket etmektedir. Fakat bu tamamen ters tepen bir mekanizmadır ve kişinin daha kaygılı hissetmesiyle sonuçlanmaktadır. Bellek donuk, değişmeyen kayıtlar şeklinde değildir. Her bir olay hatırlanmaya çalışılırken yeniden yapılandırılmaktadır. Metakognisyon değiştirildiğinde kişinin bellekle ilgili stratejileri de değiştirilmiş olmaktadır.
Bilişsel Dikkat Sendromu: Metagonisyon bir düşüncenin tehlikeli olduğunu söylüyorsa, bu, belleğin, dikkatin, bilişsel süreçlerin buna uygun bir şekilde kanalize edileceği anlamına gelmektedir. ‘’Onunla savaşacağım.’’, ‘’Onu yok etmeye çalışacağım.’’, ‘’Ona odaklanacağım.’’, ‘’Onunla bir şekilde uğraşacağım. Ve ne yapacağımı ona göre belirleyeceğim’’. Dolayısıyla bu içsel deneyimlerimizle alakalı uzlaşmazlık ve savaş aslında bir şekilde o döngüyü derinleştirmeye başlamaktadır.
Yanlı Bilgi İşleme Süreci: Bir düşünce tehlikeli bulunduğunda, dikkat sadece onunla ilgili uyaranlara verildiğinde, bellek sadece onunla ilgili uyaranlara göre çalıştırıldığında aslında bir şekilde dış dünyadan yanlı bir data girişi sisteme sokulmuş olmaktadır. Güvenlikle ilgili olabilecek veriler, bu düşünceleri çürütebilecek datalar sisteme dahil edilmemektedir. Böylece çarpıtılmış düşüncelerin köklenmesi denilen şey ortaya çıkmaktadır.
Bu yazı Hilal Bebek’inTürkiye Psikoterapi Zirvesi’nde‘‘Metakognitif Terapi’’ konu başlığıyla yaptığı sunumdan derlenmiştir.
Sümeyra Hafızoğlu